Günümüzde Hanbeli Mezhebinin Durumu ve Yaygın Olduğu Bölgeler

Günümüzde Hanbeli Mezhebinin Durumu ve Yaygın Olduğu Bölgeler
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Hanbeli Mezhebi Tarihçesi Yorumlar : 0 Okunma : 9468 Beğen : 0

XX. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin yıkılması ile birlikte Ortadoğu’da yeni bir oluşumun gerçekleşmesi, bu arada Vehhabi - Suudi hareketinin başarıya ulaşıp Arap Yarımadası’nda Suudi Arabistan Krallığı’nın kurulması, Hanbeli mezhebinin de bu devletin resmi mezhebi haline gelmesi Hanbeliliğin tarihinde yeni bir dönem açmıştır. Kendisini 1926’da Hicaz, 1927’de Necid kralı ilan eden Abdülaziz b. Suud’un, iki ayrı birim olarak yönetilen Hicaz ve Necid bölgelerini 1932’de Suudi Arabistan Krallığı adı altında birleştirmesiyle oluşan Suudi Arabistan Krallığı’nın modern anlamda herhangi bir anayasası bulunmayıp kralların ilan ettikleri bildiri ve genelgelerde belirttikleri esaslar dahilinde ülke şeriat kurallarına göre yönetilmekte olup (bu bildiri ve beyannameler için bk. Abdulmunim Shakir, s. 4-15) hususi bir şekilde Hanbeli mezhebine veya Vehhabi anlayışına herhangi bir atıfta bulunulmaz. Bu durum, devletin resmi bir mezhep telakkisinin olmadığı hissini uyandırmakla beraber, söz konusu devlet meşruiyetini Muhammed b. Abdülvehhab ile Muhammed b. Suud’un Dir‘iye’de yaptıkları anlaşmadan aldığı için özellikle eğitim, öğretim ve dini hizmetler alanında bu anlaşmaya sadık kalındığı gözlenmektedir.

Öte yandan Vehhabi hareketi özellikle dini alanda sadece Necid bölgesini etkilemekle kalmamış, aynı zamanda Hindistan, Uzakdoğu, Mısır ve Kuzey Afrika ülkelerinde bazı İslami hareketlere tesir etmiştir. Ayrıca çeşitli İslam ülkelerinde bid‘at ve hurafelere karşı mücadele eden, Kur’an ve Sünnet’e dönülmesini amaçlayan bazı kişi veya hareketler, Necid’den çok uzakta ve buraya tamamıyla yabancı bulunsalar da kendi memleketlerinde dini, siyasi ve içtimai sebeplerden dolayı Vehhabi olmakla itham edilmişlerdir. Ancak Vehhabiliğin siyasi bir karakteri de bulunduğu için söz konusu bu bölgesel hareketleri onun yan kolları olarak değerlendirmek isabetli değildir. Bununla birlikte Vehhabilik, çağdaş İslam düşüncesinde ve Hanbeli mezhebi tarihi içerisinde önemli bir dönüm noktasıdır.

Mezhebin Yayıldığı Coğrafya

Hanbeli tarihiyle ilgili eserlerde ve özellikle İbn Ebu Ya‘la’nın, Ahmed b. Hanbel’den başlayarak 513 (1119) yılına kadar yaşamış olan 706 alimin hayatını anlattığı Ŧabaķātü’l-Hanabile adlı kitabında verilen bilgilerden Hanbeli mezhebinin doğuş ve kuruluş sürecinde Bağdat, Kufe, Nişabur, Horasan, Basra, Halep, Şam ve Hicaz gibi şehir ve bölgelerde tanınmaya ve yayılmaya başladığı anlaşılmaktadır. Bilhassa IV. (X.) yüzyılda Hanbeli mezhebi Bağdat’ta üstün bir duruma gelmekle birlikte Hanbeliler’in Eşari - Şafii mezhebi mensupları ile yaptıkları sert mücadeleler, devletin onlara karşı çeşitli tedbirler almasına ve zaman zaman gerilemesine sebep olmuştur. Bağdat’tan güneye doğru olan mezhebin yayılma süreci, özellikle Moğollar’ın Bağdat’ı işgalinden önce başlayan iç göçlerin de etkisiyle Hanbeliler’in yukarıda adı geçen şehirlerle birlikte amid, Balebek, Erbil, Halep, Hama, Harran, Hemedan, İsfahan, Kudüs, Musul, Rakka, Samerra, Semerkant, Şam, Şiraz, Taberistan ve Vasıt gibi bütün Irak, Suriye ve Filistin topraklarına yayıldıkları görülür. Mezhep özellikle VII. (XIII.) yüzyıldan sonra Mısır’a ve buradan da Kuzey Afrika’ya yayılma imkanı bulmuştur. Ancak bu bölgelerde Hanbeli mezhebine mensup birçok alimin bulunması, adı geçen bölgelerin halklarının bütünüyle bu mezhebe mensup olduğu anlamına gelmez.

İslam hukuk tarihi ve mezhepler tarihiyle ilgili kaynaklarda, genel olarak Hanbeli mezhebi Sünni fıkıh mezhepleri içinde daima Hanefi, Şafii ve Maliki mezheplerinden sonra dördüncü sırada zikredilmiştir. Bunun tarihi ve doktrinel çeşitli sebepleri bulunmaktadır. İbn Hanbel’in tarih bakımından diğer imamlardan sonra yetişmesi ve görüşlerinin sistemleşerek mezhep haline gelebilmesi için uzun bir tedvin dönemi geçirmek zorunda kalması, Hanbeli mezhebi mensuplarının önceden mevcut olan İslam hukuk mezhepleri içerisinde sayı bakımından en son sırada yer almasına sebep olmuştur. Ayrıca bu mezhep mensupları özellikle Allah’ın sıfatları, te’vil, tecsim ve bid‘at gibi akaid konularında Ehl-i sünnet içerisinde ifrata yakın bir noktada bulunmuş ve bu görüşlerini şiddetle savunmuşlardır. Hanbeliler’in önce Mutezile ile, daha sonra da Eşariler’le ve bazı tasavvuf şeyhleri ve fırkaları ile yaptıkları uzun ve sert mücadeleler onlara karşı olan grupları kemikleştirmiş ve bu durum esasen az olan mezhep mensuplarının daha da azalmasında etkili olmuştur. İbn Haldun ise Hanbeli mezhebine mensup olanların sayısının diğer Sünni fıkıh mezheplerine nisbetle az oluşunu, bu mezhebin ictihaddan uzaklaşmasına ve asıl kuvvetini rivayet ve haberlerden almasına bağlamıştır (Muķaddime, III, 1017). Ancak Hanbeli mezhebi zengin hadis kaynaklarına, sahabe ve Selef’in görüş ve fetvalarına, örf ve adet, maslahat-ı mürsele ve istishab gibi sürekli gelişmeye açık olan önemli metodolojik araçlara sahip bulunduğu için mensuplarının diğer mezheplere nisbetle az oluşunu, fıkhi metodolojilerinden ziyade akaidle ilgili görüşlerinde ve bu hususta verdikleri mücadelelerde aramak daha isabetli olmalıdır. Zira başta Ahmed b. Hanbel’i büyük bir şöhrete ulaştıran ve arkasından geniş kitlelerin gitmesini sağlayan unsur ve tarihte Hanbeli mezhebi mensuplarının katılmış oldukları çeşitli olaylar, onların fıkhi görüşleri ve metodolojik farklılıkları değil akaid alanındaki görüş ve mücadeleleridir. Muhammed Ebu Zehre de İbn Haldun’un görüşünü tenkit ederek bir mezhebin mensuplarının azlığı veya çokluğunun, o mezhebin metotlarından ziyade onun yayılmasını kolaylaştıran veya güçleştiren siyasi ve içtimai sebeplere bağlı olduğunu söyler (İbn Ĥanbel, s. 407-408).

Bugün İslam ülkelerinde yapılan nüfus sayımlarında mezheplerle ilgili açık bilgiler bulunmadığından onların dağılımlarını gösteren gerçek rakamlar elde mevcut değildir. Ancak kuruluş ve tarihçesiyle ilgili bilgilerden de anlaşılacağı gibi günümüzde Hanbeli mezhebi mensupları Irak, Suriye, Ürdün, Filistin ve Mısır’da ve çok az olarak da Hindistan ve Kuzey Afrika’da bulunmaktadır. Suudi Arabistan, Katar ve Uman’da ise Hanbeliler’in sayısı diğer mezhep mensuplarından daha fazladır. Günümüzde dünyada Hanbeliler’in sayısının 20 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir (ER, IX, 69; Mahmesani, s. 126).

Hanbeli mezhebi Suudi Arabistan Krallığı’nın himayesinde bulunduğundan adı geçen ülkenin önemiyle orantılı olarak çeşitli siyasi, içtimai ve mali imkanlara sahip olduğu ve böylece diğer mezhepler karşısında büyük bir avantaj elde ettiği gözlenmektedir. Bu imkanlarla söz konusu ülkenin üniversite ve araştırma merkezlerinde Hanbeli mezhebinin başta akaid olmak üzere hadis, fıkıh ve diğer dallardaki görüşleri hakkında birçok ilmi araştırma, yüksek lisans ve doktora çalışması yapılmakta, bu arada üniversitelerin bilhassa akaid ve tevhidle ilgili bölümlerinde devletin resmi politikası haline gelen Selefi-Vehhabi anlayışının korunmasına ayrı bir özen gösterilmektedir. Bu himaye ve gayretler neticesinde, XX. yüzyılda Hanbeli mezhebine dair eski ve yeni birçok eser yalnızca Suudi Arabistan’da değil Mısır, Suriye, Lübnan ve Hindistan gibi çeşitli bölgelerde de basılma imkanına kavuşmuştur.



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi