Hanefi Mezhebi nde Çeşitli Şeri Deliller

Hanefi Mezhebi nde Çeşitli Şeri Deliller
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Hanefi Mezhebi Usulü Yorumlar : 0 Okunma : 2865 Beğen : 0

Diğer fıkıh mezhepleri gibi Hanefi usul literatüründe de örf ve adet hukuku, müstakil bir delilden ziyade tali ve tabi bir kaynak, fer‘i bir delil konumundadır. Bu konudaki teorinin ileri dönemlerin eserlerinde ele alınmış olmasının İslam hukuk düşüncesinin oluşum seyriyle, çevre ve kaynak telakkisiyle ilgili birtakım sebepleri vardır. Bununla birlikte örf ve adet kuralları kitap, sünnet ve icmadan sonra Hanefi müctehidlerini birinci derecede etkileyen bir vakıa olarak değer taşımış, nasların lafız ve mana yönüyle yorumlanmasında, hükümlerinin benzeri olaylara taşırılmasında, nasların bıraktığı boşlukların doldurulmasında ve özellikle istihsan metoduyla çözüme gidilmesinde örf ve adet önemli bir etkiye sahip olmuştur. Hanefiler’in sükuti icma anlayışı ile örf-i am delilleri arasında bir ilişkinin kurulması mümkün olduğu gibi mezhep hukuk doktrininin oluşumunda önceleri Irak örfünün, meşayih döneminde ise bilhassa Maveraünnehir örfünün izlerini görmek mümkündür. Mesela Hanefiler’ce sınırlı alanda da olsa telaffuz edilen örfe dayalı nas, örf ile ammın tahsisi kavramları, evlilikte velayet anlayışları, akıleyi içtimai-mesleki gruplaşma olarak görmeleri, zevi’l-erhamı mirasçı kılmaları, azınlık haklarını tesbitte daha eşitlikçi davranmaları, onların içtimai vakıaya ve bölge örfüne verdikleri önemin sonucudur. Ebu Hanife’nin hadisler arasında neshe, yani hadislerin vürud tarihleri arasındaki öncelik-sonralık ilişkisine ayrı bir önem verip mümkün olduğu ölçüde Hz. Peygamber’in son dönemdeki hadislerini esas almaya çalışması da sosyal muhit ve vakıa ile hukuk normu arasındaki yakın ilişkiyi her zaman göz önünde bulundurduğunun farklı bir anlatımı olarak dikkat çeker.

Hanefi usulünde istislah (Barışmak, sulh olmak) veya mesalih-i mürselenin ayrı bir delil olarak zikredilmeyişi, Hanefiler’in istihsan metodunun kısmen istislahı da kapsadığı şeklinde açıklanabilir. Fakat istihsan ile istislah arasındaki temel farklılık göz önüne alınırsa, bunu tamamlayıcı bir açıklama olarak benzerlerine ait bir hükmün bulunması halinde dahi belli sebeplerle kuralların dışına çıkan yani istihsana giden Hanefiler’in, hakkında bir nassın veya hükmü bilinen benzer bir olayın bulunmadığı durumlarda İslam hukukunun genel prensiplerine ve ruhuna göre çözüm aranması demek olan istislah metodunu öncelikle kabul edecekleri rahatlıkla belirtilebilir dunyadinleri.com . Ancak Hanefi fıkhında hukuki tefekkürün mihverini kıyasın teşkil ettiği, illetlerin külli kaide haline getirilmesiyle ve farazi fıkha ağırlık verilmesiyle kıyasın çok geliştirilmiş olduğu hem bu sebeple hem de örf, hacet, zaruret, sükuti icma gibi çözüm yolları sebebiyle istislah veya mesalih-i mürsele adıyla yeni bir adlandırmaya ihtiyaç hissedilmediği anlaşılmaktadır (Dönmez, s. 193-194).

İslam öncesi semavi dinlere ait olup Kur’an ve Sünnet’le nakledilen şer‘i hükümlerin (şer‘u men kablena) ayrı bir delil olmaktan çok Kitap ve Sünnet’in kapsamında düşünülmesi gerekir ve Hanefiler bu tür hükümlerin neshedildiği sabit olmayanlarla amel etmeyi gerekli görürler.

Daha çok Şafii fıkhında yaygın bir kullanımı bulunan istishab delilinin birçok türü Hanefiler’ce de delil alınır (Serahsi, el-Uśul, II, 223-226). Genelde Maliki ve Hanbeli fıkhında ağırlıklı olarak işlenen ve ayrı bir delil kabul edilen sedd-i zerai‘ prensibi, Hanefiler’de bu isim altında olmasa bile istihsanın bir türü (maslahata dayalı istihsan) olarak kısmen uygulama alanı bulmuş, ancak Hanefi ve Şafii fıkhında hukuki işlemlerde objektifliğin, istikrar ve güven ortamının sağlanması ön planda tutulduğundan kısmen sübjektif karakter taşıyan bu prensibin uygulama alanı sınırlı kalmıştır.



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi