Hıristiyanlık Tarihi

Ana Sayfa Dünya Dinleri Ortadoğu Dinleri Hıristiyanlık Hıristiyanlık Tarihi Hıristiyanlığın Doğuşu ; Hz.İsa, Havariler ve Pavlus Dönemleri

Hıristiyanlığın Doğuşu ; Hz.İsa, Havariler ve Pavlus Dönemleri

Hıristiyanlığın Doğuşu ; Hz.İsa, Havariler ve Pavlus Dönemleri
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Hıristiyanlık Tarihi Yorumlar : 0 Okunma : 8841 Beğen : 0

İnciller’deki dolaylı referanslar esas alınırsa ilk Hıristiyanlık adını alabilecek öğretinin büyük oranda Filistinli bir yahudi olan Hz. İsa’nın şahsiyeti etrafında geliştiği ve onun sonraki teologların çok defa dışladığı tarihi bir şahsiyete sahip olduğu görülür. Burada Hz. İsa’nın tarihi yönünün vurgulanması önemlidir, çünkü pek çok hıristiyan grubunu İsa’nın tanrı olduğu fikrine götüren yol onun tarihselliği problemiyle ilgili olmuştur. Hz. İsa’nın şahsiyeti konusunda İnciller ile Yeni Ahid’in diğer kitapları arasında belli bir farklılık vardır. Dört İncil’in hepsi Hz. İsa ile ilgili olarak tamamıyla tarihi bir portre çizer. Buna göre Filistinli İsa bir yahudi olarak doğmuş, yahudi geleneklerine göre büyümüş ve mesihliğini ileri sürüp yahudi inançlarına hakaret ettiği gerekçesiyle Romalı ve yahudi iş birlikçilerce öldürülmüştür. Öte yandan Pavlus’un fikirleriyle başlayan ve gnostik çevrelerce oldukça tutulan İsa ise tarih ötesi bir figür olarak tasvir edilir. Hz. İsa’nın doğumuna dair en erken yazılı referans olarak Pavlus’un Galatyalılar’a Mektubu’ndaki (4/4, 5) ifadelerden başlayarak Yeni Ahid’in diğer kitapları tarih ötesi İsa figürünü pekiştirir. Bu, İsa’nın ilahlığı inancına giden yolda oldukça önemli bir süreçtir. İnciller’de, Mektuplar’da ve Resullerin işleri’nde Hz. İsa’nın çocukluğuyla ilgili ayrıntılı bilgilere rastlanmaz; onun bir din kurucusu olarak tarih ve inanç sahnesine çıkışı tebliğe başlaması ile devreye sokulur. dunyadinleri.com Hz. İsa, Hıristiyanlık adıyla anılacak dini öğretinin tebliğine yaklaşık otuz yaşlarında başlar; toplam tebliğ süresi üç yıldır (Yuhanna, 2/13; 6/4; 11/55). Otuz üç yaşlarında yahudilerin baskısı sonucu Romalı yetkililerce idama mahküm edilir. Çarmıha gerilmek suretiyle idam edilen İsa, kilisenin tarihselliğinden vazgeçmediği bir konu olarak üç gün sonra dirilir ve şakirdlere görünür.

İnciller’de Hz. İsa’nın tebliğinin ana konusu tam olarak belli değildir. Onun mesih olarak kabul edilişinin ölümünden sonra vuku bulduğunu söyleyen bilim adamları vardır. Yahudiliğe has bir peygamber olarak kabul edildiği (Yuhanna, 4/19) görüşü ise daha sağlamdır. 50 yıllarından itibaren güçlenen Pavlusçu Gentile kilisesi Hz. İsa’nın kendini mesih olarak ilan ettiği görüşündedir. Bu konuda eldeki tek açık bilgi, Yahya ve İsa’nın misyonları arasındaki ilişkiden anlaşıldığına göre Hz. İsa’nın tebliğinin Hz. Yahya’nınki gibi ıslaha yönelik bir hareket olduğudur. Bununla birlikte Hz. İsa’nın mesajında güçlü bir eskatolojik ima vardır. Tanrı krallığının (meleküt) kurulacağı zamanın gelmiş olduğu inancı onun tebliğinin önemli bir parçasını teşkil etmektedir (Markos, 1/15). Ancak bu inancın onun öğretisinin temellerinden biri olması, Hz. İsa’nın hiç olmazsa Yahya hayatta iken beklenen mesih olarak kabul edildiğine bir delil teşkil etmez. Bu sahnede İsa yalnızca apokaliptik literatürü tekrarlamaktadır. Bu yönden bakıldığında Yahya hareketiyle İsa’nın hareketi arasında hiçbir fark yoktur. Kilisenin orijinal mesaj konusundaki geleneksel yorumu ise Hz. İsa’nın beklenen mesih olduğudur. Kiliseye göre mesihi nitelikteki insanoğlu unvanı da Hz. İsa’daki bu fonksiyona atıf yapar. Bu durumda Hz. İsa’nın öğretisi Yahudiliğin revizyonundan ibaret olmayıp daha evrensel bir olguyu (Tanrı krallığını) gündeme getirir. Bununla birlikte resmi kilise görüşü,dunyadinleri.com Hz. İsa’nın mesajını yalnızca Tanrı krallığının kuruluş müjdesiyle sınırlamanın doğru olmayacağı şeklindedir. Onun mesajı, aynı zamanda yahudi şeriatının ikmal ve tashihini öngören yeni akidelerin kabulünü de kapsamaktadır. Hz. İsa’nın kültle ilgili olarak yeni sunduğu temel doktrinlerden biri tapınağın yorumlanmasıyla alakalıdır. İsa için tapınak çok fazla önemli değildir (Yuhanna, 4/21). Her ne kadar Kumran topluluğu, Hz.Musa zamanındaki “çadır ve çöl ibadeti”ni tapınak ibadetine tercih etmişse de ikisi arasındaki farklılığı vurgulayanlar hıristiyanlar olmuştur.

Hz. İsa’ya ilk inananların yeni öğretide Yahudilik’ten başka bir inanç biçimi buldukları söylenemez. Bu öğretinin Gentileler için cazip yönü, yeni bir dini eylem olmaktan ziyade sosyal yanı güçlü revizyonist bir hareket oluşudur. ilk hıristiyanların özellikle fakir kitlelerden çıkması bu görüşü teyit eder. Hareketin örgütlenme biçimi, mahiyeti ve mensuplarının sayısı hakkındaki bilgiler İnciller’deki dolaylı referanslara dayanmaktadır. Buna göre ilk inananlar topluluğunun idarecisi pozisyonunda “on ikiler” adını alan bir grubun olduğu bilinmektedir. idari teşkilatın on ikilik bölümlenmesi yahudi kültürüne yabancı değildir ve İsrail’in on iki kabilesini temsil eder. İnciller’in ilk inananların sayısı hakkında verdiği binli rakamlar ise inanç güdüsüyle yazılmıştır ve doğru olmaması bu anlamda mazur görülebilir.

Büyük ihtimalle ilk Hıristiyanlık, mesihi beklentiyi en çok dile getiren fakir kişilerce tasvip edilmiştir. Öte yandan Hz. İsa’nın ölümünden sonra kabrine gelen kişilerin yalnızca kadınlar olması (Matta, 28/1; Markos, 16/1; Luka, 24/1; Yuhanna, 20/1) tarihçilerin iki farklı görüş ileri sürmesine yol açmıştır. Bunlardan ilki erkeklerin korkup kaçtıkları şeklindedir; ikinci görüş ise erken Hıristiyanlığın sosyal yapısını yansıtır. dunyadinleri.com Buna göre alışılmış yahudi tavrından bir hayli farklı olarak ilk cemaatte kadınlar erkeklerle aynı statüye sahipti. Öyle anlaşılıyor ki ilk Hıristiyanlık, örgütlenme biçiminde kendine has birtakım özelliklere sahip olmakla birlikte inanç açısından değerlendirildiğinde Yahudiliğin dışına çıkmamıştır. İnciller’de anlatıldığı üzere Hz. İsa’nın bazan sebt gibi kesin yahudi emirlerini göz ardı etmesi bile onu Yahudiliğin dışına yerleştirmeye yetmeyecektir.

2. Havariler Dönemi

Gerek Resullerin işleri gerekse Yeni Ahid’deki mektuplardan edinilen bilgiler, havariler döneminin Pavlus öncesi ve Pavlusçu dönem şeklinde ikiye ayrılmasını gerektirmektedir. Pavlus öncesi dönemin yapısı Resullerin işleri’nin ilk bölümlerinde canlı bir şekilde tasvir edilmektedir. Pavlus’un mektuplarında da bu konuda bilgi vardır. Bu dönemde yeni hareketin merkezinin Kudüs olduğu anlaşılmaktadır. Hz. İsa’nın ölümünden sonra dağılan şakirdler tekrar bir araya gelmişler, dini hayat bakımından Yahudiliği sürdürmüşlerdir. Onları diğer yahudilerden ayıran temel unsur ise Hz. İsa’nın mesih olduğu inancıdır. Bu dönemde bir hıristiyan kilisesinden bahsedilmez. Bununla birlikte Stephan’ın (istefanos) öldürülmesinden de anlaşılacağı üzere bu cemaatin yahudiler ve Romalılar’la arası iyi değildir.

3. Hıristiyanlık Tarihinde Pavlus Dönemi

Pavlusçu döneme dair en önemli bilgiler yine Resullerin işleri’nin son kısımlarıyla Pavlus’un mektuplarında yer alır. Pavlus’un yeni dine girişi kilise tarihinde bir dönüm noktasıdır. Onun Hıristiyanlığa girişinden önce bu din Filistin dışına yayılmış bulunuyordu. Ancak Hıristiyanlığı Gentile coğrafyasında yayan esas kişi Pavlus olmuştur. Pavlus’un yeni dinde bulduğu tek şey yalnızca mesihi bir umut değildi; belki daha önemlisi, yahudi şeriatından kopan yeni bir dine zemin hazırlamaktı. Bunu gerçekleştirmenin tek yolu da yeni dini evrensel bir mesaj çerçevesinde yorumlamaktı. Pavlus’un aniden hıristiyan olması kilise tarafından ilahi planın bir parçası olarak yorumlanmıştır. Onun Hıristiyanlığı seçişinin arkasındaki sebebin karanlıkta kalması bu yorumu desteklemiş olmalıdır.

Resullerin işleri’ne göre Pavlus “Kilikya’da Tarsus’ta” doğmuştur (22/3). ibranice adı Saul’dür. Kendisi Benjamin kabilesinden olduğunu söyler (Romalılar’a Mektup, 11/1; Filipililer’e Mektup, 3/5). Çadır imalatçısı veya dericidir (Resullerin işleri, 18/3; Korintoslular’a Birinci Mektup, 4/12). Jerome’ye göre ailesi Celile’de Giscala’da yerleşmiştir (EJd., XIII, 190). Pavlus’un mektuplarının dili o zaman konuşulan basit Grekçe’dir. Kudüs’teki dinleyicilerine yaptığı konuşmalarda olduğu gibi bazan aramice’yi de kullanmıştır (Resullerin işleri, 21/40). Resullerin işleri’ndeki anlatımlara göre (9/1-4; Galatyalılar’a Mektup, 1/13) Pavlus başlangıçta hıristiyanlara zulmeden bir pozisyondadır. Onun Hz. İsa’yı bizzat gördüğüne dair hiçbir delil yoktur. Ancak Stephan’ın öldürülüşünde bulunuşuna bakılırsa havarilerle tanıştığı ve hıristiyan doktrinini bildiği kesindir. Pavlus’un nasıl hıristiyan olduğu mitolojik anlatımlarla karanlıklaştırılmıştır. Resullerin işleri’ndeki geleneksel açıklamaya göre Şam’a giderken gerçekleşen rü’yette Hz. İsa tarafından ikaz edilmesi üzerine bu dini benimsemiştir. Pavlus bu rü’yeti, diğer havarilere görünen yeniden dirilmiş İsa ile mukayese eder ve hayalden ziyade gerçek olarak yorumlar (Korintoslular’a Birinci Mektup, 15/3-8). Onun Hıristiyanlığı seçişinden sonra Arabistan’a gittiği anlaşılmaktadır (Galatyalılar’a Mektup, 1/17). Arabistan dönüşünde Kudüs’e gelmiş ve önce Petrus (Simun Petrus), ardından da Ya‘kūb’la tanışmıştır.

Pavlus’un yeni öğretiyi vazetmek üzere en az üç yolculuk yaptığı bilinmektedir. Yaklaşık 47-48 yıllarındaki ilk seyahatine Kıbrıs’tan başladı, Anadolu’da çeşitli yerleri dolaşarak Kudüs’e geldi (Resullerin işleri, Bap 13-14). ikinci misyon faaliyeti Suriye’deki kiliselerden başlayarak Anadolu, Makedonya ve Yunanistan’daki kiliseleri içine alacak şekilde devam etti ve Antakya’da sona erdi. Bu seyahati yaklaşık 49-52 yılları arasında yapmış olmalıdır (Resullerin işleri, 15/36; 18/22). Üçüncü seyahat özellikle Efes’e ve burası merkez alınarak Balkan kiliselerine yapılmıştır. Yaklaşık 52’de başlayan bu seyahat 57’de sona ermiştir (Resullerin işleri, 18/23; 21/26). Pavlus’un daha sonra Kudüs’te Gentileler’le olan münasebeti dolayısıyla yahudilerce suçlandığı, Roma vatandaşı olduğu için Roma mahkemelerine intikal eden davasıyla ilgili olarak Roma’ya gittiği bilinmektedir. Resullerin işleri’ndeki muğlak bir ifadeye bakılarak burada öldüğü söylenebilir (28/30).

Pavlus’un doktriniyle ilgili temel görüşler, özellikle ona ait olduğu tesbit edilen otantik mektuplarda (Romalılar’a, Korintoslular’a, Galatyalılar’a, Filipililer’e, Koloseliler’e; Selanikliler’e, Filemon’a) bulunur. Pavlus’a otantikliği tartışmalı başka mektuplar da isnat edilmektedir. Hıristiyanlığı kabul edişinden sonra Pavlus’un üzerinde durduğu iki temel konu vardır: Yahudi geleneğinin ilgası ve İsa’nın mesihliği. Onun yahudi şeriatına bağlı göründüğü noktalar ise bu doktrinleri yorumlamada kullandığı ibrani terminolojisinden gelir. Pavlus mesihlik inancını kabul ederek evrenselci bir doktrini benimsemiştir. Yahudi şeriatının yerine, “Tanrı’nın izzeti” ve Tanrı’nın herkese ulaşabileceği kavramını koyarak bu evrensel mesajı desteklemiş görünür. Kilise tarihinde Pavlus’un önemi, İsrailoğulları’na has bir dinden evrensel mesajı olan bir dine geçişteki bu noktada yatmaktadır. Pavlus’la birlikte kilise evrenselci bir mesajı benimsemiştir. Hıristiyanlığın Gentile topraklarında hızla yayılmasına vesile olan teolojik doktrin budur. Bu tarihten sonra Hıristiyanlık hem coğrafya hem de doktrin olarak Filistin dışına taşacaktır.



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi