Diğer Dinler ve Dini Konular

Ana Sayfa Forum Din ve İnançlar Diğer Dinler ve Dini Konular İman mı, "Öte dünya beklentisi" mi ?

İman mı, "Öte dünya beklentisi" mi ?

  • Ârif Cemil
    Ârif Cemil
    dunyadinleri.com/murat83871
    buradaydı
    Cinsiyet : Bay
    Şehir : Manisa
    Meslek : Serbest
    Giriş : 2174
    İnandığınız Din : Belirtmiyor
    İnançlı Birimisiniz? : İnançlıyım
  • Yazan : Ârif Cemil Tarih : Kategori : Diğer Dinler ve Dini Konular Cevaplar : 3 Okunma : 4255 Beğeniler : 0
    İman mı, "Öte dünya beklentisi" mi ?

    Bu makâlede, okuyacaklarınız, samimi bir imanlının algı/kavrayış/mantık ve perspektifi doğrultusunda kalme alınmıştır. Özellikle ateist arkadaşların, "Tanrı'nın varlığını kim ıspat etmiş; Cennet'i ve Cehennem'i klm görmüş ?" gibi sorularla, ele almaya çalışılan mevzûdan uzaklaştıracak yorumlar yapmamalarını ricâ edeceğim. Eğer muhakkak bir şeyler yazmak ihtiyâcı duyarlarsa; en azından,"Tanrı, âhiret ve ebedi yaşam" gibi kavramlara inanırların ön kabûlleri doğrultusunda ve varsayımsal olarak yaklaşmalarını beklerim.

    Her insan, kendisine ait bir bilincin oluşmasına müsâit yapıda dünyaya gelir. Var olan bilincimiz bedenimizle berâberdir. Beden, önceden bulunmadığı için; biz de, kendimizden öncekileri bilemeyiz. Ancak aklımızı kullanarak aktarılanları öğrenmek sûretiyle bir fikir sâhibi oluruz. Dünyadaki zaman mafhumu içerisinde belli bir noktada doğduğumuz için, mevcut ortama pararlel olarak zihnimizde "önce/sonra" kavramları oluşmuştur. Her ne kadar insan olarak ortalama 70-80 yıl yaşasak da, gerçekte biz bu süreyi değil, hep içinde bulunduğumu "an"ı yaşarız. Çünki; önce, bizim için artık geçip gitmiş ve yok olmuştur. Gelecek ise, henüz yaşanmamıştır.

    Üç semâvi dine göre ilk insan olan Âdem, Tanrı tarafından yaratılmış; önceden bir nesne/obje ya da varlık olarak bulunmamıştır. Kendi kendini var etmesi de mümkün değildir. İmanlılara göre Âdem'in yaratılışı Yardan'nın bir lütfu. Aden bahçesinde her şey onun rahatça yaşamasına uygun olarak var edilmiş. Çalışma, para kazanma, hastalıklarla uğraşma gibi bir derdi yok. Görünürde herhangi bir düşmanı da yok. Fakat, ilk başlarda pek akla gelmeyen ama aslında çok mühim bir husus var.

    Biz, bir arkadaşımıza misâfir gitsek; o arkadaş ne kadar merhametli/ cömert ve iyiliksever olursa olsun, evinde bulunmamız hasebiyle, kurallara uymak durumunda kalırız. Ev sâhibinin bize karşı olan müşfik tavrı, her aklımıza eseni yapmamaza bir 'gerekçe' oluşturmadığı gibi; aksine, gördüğümüz iyiliğe, en az aynı seviyede bir iyilikle mukâbele etmek mecbûriyetindeyizdir.

    Şunu anlatmaya çalışıyorum.

    Âdem, çalışmadan, terlemeden kendisini muazzam bir nimetin içinde buldu. Yapması gereken tek şey, o nimeti bahşedenin prensiplerine uygun davranması idi. Çünki, akıl bahşedilmiş ve özgür olarak yaratılmıştı. Buradaki "akıl"dan kasdım, sıradan bir seçme işi değil. Köpek bile önüne ot ve et konduğunda, kendi beslenme yapısına uygun olanı seçer. İnsan dışında diğer canlıların Tanrı gibi bir algıları olmadığı için, günah işlemeleri de söz konusu değildir. Âdem, Tanrısal prensiplerin varlığını idrak edebilecek bir özellikte yaratılmıştı. Kendisinden istenen tek şey, Aden bahçesinde yaşadığı müddetçe, bu prensiplerden herhangi birisine karşı gelmemesi idi.

    "Tanrı, 'İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım' dedi..." Yaratılış: 1/26

    Tanrısal prensiplerin algı ve içselleştirilmesi, akıl/irade ve özgürlük ile de eylemin sorumluluğunun üstlenilmesi noktasında bu "benzerlik" şarttı.
    Zâten başka türlü de, söz konusu prensiplerin "algı ve içselleştirilmesi" mümkün olamazdı.

    İlginçtir; Tevrat'ta Âdem'in günâhı "İyi ve kötüyü bilme ağacı" nın mevyvesinden yemesi şeklinde betimlenmiştir. İşin aslı, âyette geçtiği gibi lafız mıdır, yoksa burada "ağaç" mecaz mıdır; teoloji bilgim bu soruya net cevap verebilmem için yeterli değil.

    Sonuç olarak Âdem, Tanrısal prensiplerden birisini çiğnemiş ve ilk yaratılışındaki özelliğinden ve Tanrıya karşı konumundan uzak düşmüştür. Şimdi burada görünen iki sonuç vardır.

    1 - Âdem, işlediği suçun karşılığını alacak ve ölüp yok olacaktır.
    2 - Âdem ve soyunun kurutluşu için, bir "af/bağışlama" müessesesi oluşturulacaktır.

    Tanrısal yasa çiğnenince, Tanrı bu eylemi rahatça "sine"ye çekip görmezden gelir ve "Âdem'i affettim" diyebilir mi ?
    Bence hayır.
    Çünki böyle yaparsa, kendi kendi kendini inkâr etmiş olur.
    Cezâyı kesince de, Âdem yok olacak
    Geriye tek kurutluş yolu kalıyor; kefâret!...
    Bu gün MESİH imanlılarının kabul ettiği ve çarmıhta Yashua MESİH tarafından ödendiğine inanılan kefâret...

    Ölümden sonra, insanların farklı bir boyuta geçerek hayatlarını sürdürebileceklerine inananlar için bu son derece "câzip" bir ön kabül. Fakat, ne kadar da tuhaftır ki; var olan dinlerin tamamına yakını - Budist felsefe hâriç - bir taraftan erdemli insan yetiştirmeyi amaçladıklarını iddia ederken, diğer taraftan"Cennet" ve "Cehennem" kavramlarıyla insanların zaaf ve korkuları üzerinden kitleleri zapt-u rapt altına almaya çalışmaktadırlar.

    Bu, gerçekte çok büyük bir çelişkidir.

    Bir taraftan "Komşusu aç yatarken tok gezen bizden değildir" hadisi dillendirilir ama; bırakın aç yatmayı, komşu ömrünü açlık içinde tüketirken, birileri Kâbe'nin etrafında yedi defa dönüp kara taş'a yüz sürerek günahları sıfırlamayı amaçlamaktadır. Bunu yapanlar, eylemi kandi kafalarından uydurmuyor, "inancının gereği" olarak yaptıklarına inanıyorlar.

    Tabii Suud Kralının servetine servet katarak.

    Ebedi hayat, Cennet ve Cehennem üzerine kurulu bir inanç, samimi değildir; bencildir. Budizm'deki "Nirvana" yaklaşımı, daha mantıklı görünüyor. Çünki, insan nirvanaya ulaşabilmek için gereken olgunluğu düşünsel ve eylemsel anlamda dünyada yakalamalı.

    Eğer, varlığına ve gidileceğine inanılan Cennet'te hiç günah işleme imkânı yoksa, orda insanlar ebedi olarak ve mutlu bir şekilde yaşayacaksa; bu dünyada kendisini belli bir olgunluk ve erdem düzeyine getirmeyi başaramamış insanlar, oraya hangi "bilet" ile alınacaklar ?

    Kanalhayat tv'de bir pastör, "MESİH ikinci defa dünyaya geldiğinde kendisine iman edenleri seçip götürecek" derken, imanlılara yeni bedenler verileceğinden söz ediyordu. "Yeni beden" fikri pek anlaşılmaz durmuyor. Burada sahip olduğumuz bünye giderek yaşlanıp kendi kendini yok ediyor. Üstelik, yeni yaşama başka bir âlemde gerçekleşecekse, o âlemin şartlarına uyan bir "beden"e sâhip olmak gerekecek. Fakat iman samimiyeti yeterli değilse, Tanrıya/MESİH'e iman menfaatler üzerinden şekillenmişse, bu "iman" ile kusursuz âlemde yaşamaya nasıl lâyık olacağız ? Yoksa, iman algımızda mı değiş(tirile)cek ? Bu algıyı Tanrı düzene koyacaksa, dünyadaki varlığımızın, çektiğimiz eziyetlerin, ya da belli bir azınlığın sürdüğü "safâ"nın anlamı ne ?

    Luka; bölüm, 6

    24 - Ama vay halinize, ey zenginler, Çünkü tesellinizi almış bulunuyorsunuz!
    25 - Vay halinize, şimdi karnı tok olan sizler, Çünkü açlık çekeceksiniz! Vay halinize, ey şimdi gülenler, Çünkü yas tutup ağlayacaksınız!

    MESİH'in çarmıh üzerinde gerçekleştirdiği iş, Orta Çağ engizisyon papazlarının, Cennet'i Kilise için rant kapsı yapmasına yarayacak "sığlıkta/basitlikte" midir ? Çünki, Endüljans ilk ortaya çıktığında "ücreti mukâbilinde" verilen bir "âzad belgesi" idi. Şimdilerde ise, Protestanlarca "promosyon" olarak dağıtılıyor.Söz konusu Cehennem'den âzâd olma, "inandım" demekle gerçekleşiyor ise; bizzat MESİH'in ağzından çıkan muhteşem/eşsiz öğreti ve benzetmelerin Kutsal Kitaptaki varlığının ne anlamı olabilir ki ?

    Gerçi bu gün Hristiyan dünyasında "kurtuluş" iki şekilde anlaşılıyor. Bir görüşe göre, MESİH'e iman eden kurtulmuştur. Ne yaparsa yapsın, hangi günahı işlerse işlesin, bu kurtuluş değişmez. İkinci görüş ise - Ben de bu kanâattteyim - İnsanlar MESİH'e iman ederek ebedi yok oluştan kurtulma fırsatı yakalarlar. MESİH kurtuluşun kapsıdır.

    "Kapı ben'im..." Yuhanna: 10/9

    Yâni "iman" kavramının içi doldurulmalıdır. MESİH'e iman ettiği iddiasında olan kişi hayatını MESİH'in öğretilerine göre düzenleme çabası içinde olan/düzenleyen kişidir. Zâten bu yolda sarfedilen çaba, imandaki samimiyeti gösterir.

    Babasından harçlık aldığı için onu seven çocukla, Cennet'e gideceğini düşündüğü için Tanrıya/Mesih'e iman eden kimse arasında mentâl olarak hiç bir fark yoktur. Çünki; her iki davranışta gözlemlenen "sevgi"(!) nin temelinde samimiyet değil, menfaat bulunmaktadır. Kendisini bu seviyede "imanlı" görenler yarın Cennet'i dolduracaksa; Cennet ile yaşadığımız dünya arasındaki ilkesel fark nedir ?

    Ben bu gün Yahudi ve Müslümanların hattâ Hristiyan mezheplerinden Ortodoks ve Katoliklerin inandığı gibi, sevapların alt alta yazılıp toplanması karşılığında "Cennet" anlayışını kabul edilebilir bulmuyorum. Gerçi bunu başarabilen kim var; o da ayrı bir muammâ ama; başarıldığını var saydığımızda, Tanrı 'mecbur' bırakılmış olur. Öte yandan,Tanrı her önüne geleni de affedemez. Böyle yaparsa, bu defâ kendi kendini inkâr etmiş olur. Ya da, Tanrısal adâlet mefhumu tartışılır hâle gelir.

    Tanrı, MESİH ile cezânın kefâretini bizzat kendisi ödemiştir.

    İnsanların bu kefaretin anlam ve karşılığını imandaki samimiyetleri ile göstermeleri şarttır.
    Sonuç olarak imkânsızı imkân dâhiline getiren Tanrı'dır.
    Affedecek olan da Tanrıdır.
    Bizler de; Cennet hayâli, ya da Cehennem korkusuyla değil, Tanrısal prensiplere olan bağlılığımızı göstererek, Tanrıya olan sevgi va bağlılığımızı somutlaştırmalı, iman samimiyetmizi ıspat etmeliyiz. Aslolan, "iyi"nin ne olduğunun farkında olmak ve iyi olana bağlanmaktır. Bizim için 'iyi' salt ebedi hayat ve Cennet hayâli ise; o zaman menfaatlerimize doğrudan, tüm bunları bize sağlayacağına inandığımız Tanrı'ya da dolaylı olarak iman etmişiz demektir.

    Yâni önce "Cennet" değil.
    Önce "Nirvana"

    İmza

İnsanlığın doğuştan veya büyük günahtan kaynaklana…

  • Promete ..
    Promete ..
    dunyadinleri.com/promete5216e
    buradaydı
    Cinsiyet : Bay
    Şehir : İçel
    Meslek : Mühendis
    Giriş : 55
  • Yazan : Promete .. Tarih : Beğeniler : 0

    İnsanlığın doğuştan veya büyük günahtan kaynaklanan kan bağından dolayı suçlu olduğunu kabul ettiğimiz takdirde yukardaki yazının sonuçlarını doğru kabul etmek elbette mümkündür. Şimdi burda sorulması gereken asıl soru insan doğuştan suçlumudur. Atalarının işlediği bir suçtan dolayı neden bugünki nesil bir bakıma kan davası mantığıyla izah edilebilecek şekilde suçlu görünmekte ve buna yönelik tanrısal irda beyanınyla kefareti kabule zorlanmaktadır.

    Benim bu konudaki fikrim suçta cezzada bireyseldir. Öyle olmak zorundadır. Ki nitekim 1800 lü yıllardan sonra mantar gibi türeyen ve kabul gören yeni Hıristiyan tarikatları veya İsacı yeni dünya dinleride bu yeni söylemle dinden uzaklaşan hristiyanları tekrar hristiyanlıkla buluşturmaktadırlar.

    İmza

Esâsında, Doğuştan günahlı olma iddiası, MESİH ima…

  • Ârif Cemil
    Ârif Cemil
    dunyadinleri.com/murat83871
    buradaydı
    Cinsiyet : Bay
    Şehir : Manisa
    Meslek : Serbest
    Giriş : 2174
    İnandığınız Din : Belirtmiyor
    İnançlı Birimisiniz? : İnançlıyım
  • Yazan : Ârif Cemil Tarih : Beğeniler : 0

    Esâsında, "Doğuştan günahlı olma" iddiası, MESİH imanlılarınına âit değildir. Bu yanlış düşünce şehir efsanesi gibi - genelde - müslümanların ağzında dolaşır. MESİH imanlıları insanın doğuştan günahkâr olduğunu kabul etmez. Âdem'in kabahati nedeniyle, tüm insanların günaha meyilli olarak doğduklarına inanır.

    Takdir edersiniz ki; ikisi tamâmen farklı hususlar.

    İmza

tasavvufta şöyle bir söz işitmiştik.. Adem yaratıl…

  • müttaki abc
    müttaki abc
    dunyadinleri.com/muttaki99174
    buradaydı
    Cinsiyet : Bay
    Şehir : DiğerYerler
    Meslek : Çoban
    Giriş : 36
  • Yazan : müttaki abc Tarih : Beğeniler : 0

    tasavvufta şöyle bir söz işitmiştik.. Adem yaratıldığı anda isa yaratıldı.. aralarında bilmem kaçbin

    sene var biliyorum.. kafamın karışması normal.. kendi arifliğime bakıp bildiklerim bildiğim gibi

    olmamalı ki bu haldeyim diyorum..şöyle ki gerçek bilgi ile insan marifetli bir hale ulaşabilir..

    yargılanan her düşünce bizce gerçek bilgi değil.. bu bağlamda yargılanan gerçek değil sadece

    bizim algılayış biçimimiz..

    isa ben kapıyım biyor.. kuranda evlere kapılarından giriniz yazıyor.. isa ruhullah deniyor.. Adem

    ruh üflenerek ayaklanıyor..

    şöyle bir durum var ki herşey sanki bir noktada toplanmış..

    İmza