Gündem

Ana Sayfa Haberler Gündem Avrupa'nın camisiz tek başkenti Atina

Avrupa'nın camisiz tek başkenti Atina

Avrupa'nın camisiz tek başkenti Atina
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Gündem Yorumlar : 0 Okunma : 2060 Beğen : 0

Antik Yunan dönemi, Bizans ve Osmanlı'ya şahit olan bir şehir Atina. Şehir, doğal güzellikleri kültürel yapısı ile dünyadaki en çekici başkentlerden biri. Bütün bunlarla birlikte Atina, camii olmayan tek Avrupa başkenti

Atina, milattan önce 3200 yılına kadar uzanan tarihi ile dünyanın en eski şehirlerinden biri. Bilim, felsefe, sanat ve demokrasi kültürünün yeşerdiği coğrafyalardan. Şehir ismini ise Yunan mitolojisindeki tanrıça Atina'dan alıyor.

Atina isminin Yunanca olmadığı, Yunanlardan önce bu coğrafyada yaşayanların kullandığı bir Hint-Avrupa dilinden geldiği tahmin ediliyor. Mitolojiye göre, Atina'nın ilk kralı olan yarı insan yarı yılan şeklindeki Kekropas'ın Atina'nın koruyucusunun kimin olacağına karar vermesi gerekir.

Deniz tanrısı Posidonas ve bilgelik tanrıçası Atina aday olurlar. Kekropas, ikisinden de birer hediye ister ve kimin hediyesini beğenirse şehri onun koruyuculuğuna bırakacağını söyler. Posidonas mızrağını yere vurur ve vurduğu yerden su dolu bir dere çıkar. Atina ise küçük bir zeytin hediye eder. Kekropas atina'nın hediyesini alır, Atina şehrin koruyucu olup ismini şehre verir. Ancak bugünden sonra şehir hep bir su sıkıntısı çeker.

Bugün şehrin her bir köşesinde bu düşüncelerin ifadesini bulduğu antik Yunan döneminden kalma izlere rastlanıyor. Binlerce yıl öncesinin tarihi kendini Akropolis gibi büyük eserler ve çevredeki kalıntılarda gösteriyor.

Bizans dönemini yaşayan, Bizans döneminden de izler taşıyan şehir Osmanlı hakimiyetine ise 1458'de girdi. 17. yüzyılda Osmanlı ve Venedik arasındaki savaşta Akropolis'teki, Osmanlı'nın cami olarak kullandığı Parthenon Tapınağı da ardındaki barut deposunun patlatılması sonucu büyük yara aldı. Caminin minaresi de yıkıldı.

1821'deki Yunan İsyanı'nın ardından 31 Mart 1833'de son Osmanlı askeri de Atina'yı terk etti ve kentte dört asra yakın süren Osmanlı hakimiyeti sona erdi. 1834'de Atina Yunanistan'ın yeni başkenti oldu. Ancak Atina savaşlar ve tarihi çalkantıların merkezi olmaya 19. ve 20. yüzyılda da devam etti.

İkinci Dünya Savaşı sırasında kent Nazi işgali ile karşılaştı. İşgale karşı direnişte önemli bir rol oynadı. Daha sonraki yıllarda ise iç savaşa ve darbe yönetimlerine, ardından da 1973'teki politeknik üniversite olayları ile darbeye karşı direnişe sahne oldu.

Sintagma Meydanı Yunan tarihinin bir çok önemli anına tanıklık etti. Ülkenin kuruluşundan bugüne dek eylemlerin, önemli tarihi gelişmelerin ilk adresi oldu. Son yıllarda artan ekonomik krizle birlikte grev ve eylemlerin de sembolü haline geldi.

Bugün eğlence, kültür ve ticaretin ülkedeki en önemli merkezlerinden olan Atina, Yunanistan ekonomi ve siyasetinin yaşadığı zorluklarla tüm dünyanın dikkatini çekiyor. Ancak doğal güzellikleri ve zengin tarihi ve kültürel yapısı ile hala dünyadaki en çekici başkentlerden biri olmayı sürdürüyor.

ŞEHİRDE YALNIZ BİR CAMİ BİLE YOK

Yunanistan'daki nüfusun büyük bir kesimi Ortodoks Hristiyan. Ülkedeki Hristiyanlar'ın oranı yüzde 88,1. Müslümanların oranı ise yüzde 5,3. Hiçbir dine mensup olmayanların oranı yüzde 6,1 iken diğer dinlere inananların oranı binde beş.

Başkent Atina da ortodoks hristiyanların çoğunlukta olduğu bir şehir. Yunan Ortodoks kilisine bağlı Hristiyan halk, İstanbul'daki Fener Rum Patrikhanesi ile de ruhani bağını koparmış değil. Ancak şehirde, Katolik ve Protestan kiliseleri de bulunuyor.

En dikkat çekici farklı kiliselerden birisi ise Menidi Semti'ndeki Mısırlılara ait Kıpti Kilisesi. Mısır coğrafyasındaki Müslümanlardan birçok değer ve alışkanlık alan bu kilisede, dua edilen kesime ayakkabı ile çıkılmaması bu alışkanlıklardan biri.

Daha çok Kiklades Adaları'nda var olan Katolik nüfusun bir kısmı da zamanla Atina'ya göçenler arasında. İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi işgali altındaki şehirde Yahudi nüfusta ciddi bir azalma yaşanmış olsa da Yahudiler bugün şehirdeki varlıklarını hala sürdürüyor. Şehrin Merkezi'ndeki yahudi müzesi de bu tarihe ışık tutuyor.

Beş milyonluk şehirde yaklaşık 200 bin Müslüman bulunuyor. Bunların bir kısmı Batı Trakya'dan iş ve eğitim için Atina'ya göçen Türkler, büyük bir kısmı ise Ortadoğu, Afrika ve Asya'dan gelen göçmenler. Şehirde müslümanların ibadetlerini yapacakları bir tane bile cami bulunmuyor.

Atina, Müslümanların bu konudaki talepleri ve tüm ısrarlarına karşı Avrupa'nın bir camii bulunmayan tek başkenti olma özelliğini sürdürüyor. Hükümetten ve parlamentodan gerekli izinler çıkmış olmasına rağmen, caminin yapım süreci çeşitli sebepler ile aksıyor.

İnşaat için ihaleye katılan firma olmaması, caminin yapılacağı semt sakinlerinin kararın iptali için yargıya başvurmuş olması bugüne dek karşılaşılan gecikme nedenlerinden. Öte yandan, Atina Osmanlı döneminden kalan tarihi Osmanlı camilerine ev sahipliği yapıyor.

Atina'da Osmanlı'dan kalan iki cami bulunuyor. Bu camilerin her ikisi de hala ayakta. Monastiraki Meydanı'ndaki Cizdaraki Camii şimdi müze olarak kullanılıyor. Cizdaraki Camii'ne iki dakikalık yürüme mesafesinde bulunan Fethiye Camii ise restorasyonda. Bu imkansızlıklardan ötürü şehirde bulunan Müslümanlar ibadetlerini yerine getirmek için kendi imkanları ile apartman dairelerinde kurdukları mescitleri kullanmak zorunda kalıyorlar.

YUNANLAR GELENEKLERİNE BAĞLILAR

Başkent Atina her ne kadar büyük bir şehrin kalabalığı ve modern hayata uyum sancısını çekse de geleneklerin hala yaşadığı, yaşatıldığı bir kent. Neredeyse yılın her mevsimi kutlanacak özel günler ve yortular ile dolu.

En önemli geleneksel kutlamalardan biri bir yıldan yeni bir yıla geçiş sürecinde yaşanıyor. Her yıl 25 Aralık'ta noel kutlaması yapılıyor. Ancak bu kutlama, dini törenin dışında artık ülke kültürünün bir parçası. Noel zamanı çarşı ve pazarda vitrinler rengarenk bir görüntüye bürünüyor. Tüm şehir ışık ve süslemelerle bezeniyor. Sokaklar Noel için sevdiklerine hediye almak üzere alışverişe çıkanlarla doluyor.

Çocukların en sevdiği hediyelerin başında ise rengarenk çikolatalar geliyor. Noel zamanına özel melomakorana isimli tarçınlı ve ballı kurabiyelerin mis gibi kokusu pastanelerden yükseliyor. Noel hazırlıkları Yunanistan'da haftalar öncesinden başlıyor. Bu yıl da hazırlıklar erkenden başladı, meydanlar Noel ağaçlarıyla süslendi. Birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Yunanistan'da da Noel için ağaç süsleme geleneği var. Gemi süslemek ise diğer ülkelerde olmayan Yunanistan'a özgü farklı bir gelenek.

Bahardaki paskalya yortusuna gelmeden önce ise kırk günlük Paskalya orucunun başlamasına bir kaç gün kala karnaval başlıyor. Karnaval eğlencesinin en büyüğü ve dünyaca bilineni Patra şehrinde gerçekleşiyor. Etkinlik yürüyüşüne katılanlar birbirinden renkli kostümler giyerek şehrin merkezindeki caddede geçit törenine katılıyor. Müzik ve neşe şehirde yediden yetmişe herkese ulaşıyor.

Bahar ise Paskalya Yortusu ile karşılanıyor. Aileleri biraraya getiren Paskalya yemeği için kuzular çevriliyor, kokoreçler yapılıyor. Rengarenk boyanmış, haşlanmış yumurtalar ise Paskalya'nın sembollerinden ve çocukların en sevdiği geleneklerden. Paskalya çikolataları bu kutlamayı çocuklar için vazgeçilmez kılan bir başka özellik.

Baharda yapılan kutlamada çocuklara alınan bir başka hediye ise civcivler. Civcivler, maddi değeri yüksek olmasa da asırlardır çocuklar için en unutulmaz, en paha biçilmez hediye olmaya devam ediyor.

BİRAZ ANADOLU BİRAZ EGE, REMBETİKO

Atina, binlerce yıllık tarihi ile bir çok kültür ve millete ev sahipliği yapmış bir kent. Bu coğrafyadan geçen milletlerin, farklı kimliklerin geride bıraktıkları kültür birikimi müziğe de yansıdı. Şehir, Anadolu ezgilerinden, Ege tınılarına kadar geniş bir müzik yelpazesi ile buluştu.

Yunan müziği denince akla gelen ilk tür olan rembetiko da Atina çevresinde, Pire'de doğdu. Yaşanan savaşların ardından Anadolu'dan Yunanistan'a göç etmek zorunda kalan Rumlar yeni bir ülkeye yoksulluk içerisinde alışmaya çalışırken yaşadıkları zorluklar, acıları, hüzünleri ve özlemleri yeni bir müzik türüne aktardılar.

O dönem Pire Limanı'na gemilerle gelen ve çoğunlukla Pire çevresinde yerleşen bu halk rembetiko müziğinin de kurucuları oldu. Atina'ya daha sonraki yıllarda yine İstanbul ve İzmir'den gelen Rumlar Anadolu ve Ege ezgilerini de beraberlerinde getirdi. Bu nedenle çoğu kez kentte, Türkiye'den tanınan bestelerin Yunanca güftelerle okunduğu şarkılar duyuldu.

Atina'ya çevre iller ve adalardan gelen iç göçler, şehirdeki müzik çeşitliliğini de artırdı. Hem İyonya hem de Ege'deki farklı adaların ezgileri bu harmana dahil oldu. Girit müziği ise bu türler içerisinde en baskın olanı, en çok göze çarpanı oldu. Kemençeye benzeyen lira isimli enstrüman, hızlı ritimler ve doğaçlama mizacı ile diğer müzik türlerinden farklı bir tınıya sahipti.

Kentte yankılanan geleneksel müzik türü ne olursa olsun, buzuki bu müziklerin vaz geçilmez enstrümanı olmaya devam etti. Bağlamaya ve gitara da benzeyen, bu enstrüman Yunanistan'ın adeta bir sembolü haline geldi. Yunan halkının duygu dünyasını notalarla buluşturan bu çalgı, yaklaşık bir asırdır Yunanlar'ın yaşamında. Kendine özel yapısı gitar ve bağlamanın özelliklerini de taşıyor. Bağlamanın tellerini ve gitarın perde düzenini bünyesinde buluşturuyor.

Yunan halkının müziğe olan düşkünlüğü, sokaklara bile yansıyor. Başkent Atina'nın sokaklarında da sık sık müzik sesi duyuluyor. Sokak müzisyenleri günlük yaşamın bir parçası. Atina sokaklarında duyulan müzik çoğu kez ziyaretçileri şehre çeken sebeplerden biri oluyor. Bu canlı görüntü şehrin hem gündüzünde hem de gecesinde şehri 24 saat canlı tutmaya devam ediyor.

ATİNA'DA BİR BELÇİKALI

13 yıldır Atina'da yaşayan Belçikalı bir fotoğraçı Maks Giselink. Öğrenciyken geldiği Atina'dan kopamayan Giselink, fotoğraf muhabiri olarak çalışıyor. Ekonomik krizin Atina'da pek çok şeyi değiştirdiğini söylese de; yaşamın hiç durmadığı bu kentte her gün sayısız fotoğraf çekiyor.

Atina'da yaşayan Giselink, şehri bir yabancı gözüyle, dış dünyaya fotoğraf aracılığı ile anlatmaya çalışıyor. Maks Giselınck yıllar önce öğrenci olarak geldiği Atina'dan kopamamış binlerce kişiden biri. Hayatını, kopamayacak kadar sevdiği bu kentte geçirmek, kentin güzelliklerini, kentte yaşayanların hem sıkıntılarını hem günlük yaşamlarını dünyaya anlatmak istemiş.

Atina'nın bitmek bilmeyen enerji, gündüz güneşin aydınlatamadığı kareleri gece karanlığın aydınlatması, kentte yaşam döngüsünün durmaksızın akması Maks Giselink'i en çok etkileyen özellikler olmuş. Giselink Atina'yla alakalı şu şekilde konuştu:

“Ben her zaman Atina'yı zor ama çok güzel bulmuşumdur. Özel bir şehir. Gece gündüz sürekli hareketli. Atina'da yaşam hiç bitmiyor, ölü bir şehir değil. Gecenin 2'sinde bile fotoğrafını çekecek çok kare bulabilir.”

Konu iş olunca, son yılların toplumsal olayları, eylemler, mülteciler, evsizler de karelere en çok yansıyan konular oluyor. Giselink daha çok toplumsal olaylar üzerine eğiliyor. Giselink'in objektifinde çoğunlukla mülteciler, evsizler var. Giselink'in karelerini sıcak, tanıdık ve “bizden” yapan en önemli özellik ise sanatçının çoğu kez kendini çektiği karelerin bir parçası haline getirmesi.



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi

Yorum Yaz


Yazdığınız yorumların genel ahlak kurallarına uygun olmasına özen gösteriniz. Ayrıca yazdığınız yorumlarda isminiz e postanız eksik yanlış olmamalıdır aski halde yorumlarınız onaylanmaz dikkate alınmaz cevap verilmez.

Haberler