Gündem

Ana Sayfa Haberler Gündem İşkence yarası en çok 12 Eylül'de sızlar

İşkence yarası en çok 12 Eylül'de sızlar

İşkence yarası en çok 12 Eylül'de sızlar
Yazan : @Dünya Dinleri Tarih : Kategori : Gündem Yorumlar : 0 Okunma : 2411 Beğen : 0

Ünlü İngiliz metal grubu Iron Maiden’a isim babalığı yapan da bir işkence aleti. Türkiye tarihinde bu vahşetin yükseldiği 12 Eylül’ün yıldönümüne yaklaştığımız şu günlerde işkence tarihini hatırlayalım istedik. Hatırlayalım ki bir daha yaşanmasına izin vermeyelim...

Bir kimseye maddi veya manevi olarak yapılan aşırı eziyet. Türk Dil Kurumu, işkenceyi böyle tanımlıyor. İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi bunu daha da genişletiyor ve “...işkence, bir kimseye karşı, kendisinden itiraf almak veya üçüncü kişi hakkında bilgi edinmek, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak veya kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan herhangi bir sebeple, bir kamu görevlisi veya resmî sıfatla hareket eden bir başka kişi tarafından veya bu görevlinin veya kişinin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle işlenen ve işlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren herhangi bir edimdir” diyor. Ama yine de hiçbiri, hiçbir kelime işkenceyi anlatmaya yetmiyor, hele de mağduruysanız. Tıpkı bu topraklardaki milyonlarca insan gibi; hep bir yanınız sızlamaya devam ediyor. Kanın ve acının daha da yoğun yaşatıldığı 12 Eylül gibi tarihlerde daha da artıyor bu sızı... İşkencenin en yükselişte olduğu dönemlerin başında geliyor 12 Eylül. Öyle ki, tekrar karakola dolayısıyla işkencehanelere gönderilmesin, bir an önce cezaevine atılsın diye araya “hatırlı kişilerin” girip hâkimlerden tutuklanmalarını rica ettikleri insanlar bile oluyor. Oysa zamanla cezaevleri de karakolları aratmayan uygulamalarıyla geçiyor tarihe. Diyarbakır Cezaevi kendine has işkenceleriyle hâlâ akıllarda. Üzerinde “Haydar” yazan kazma saplarıyla dayak, Esat Oktay Yıldıran’ın köpeği Co’nun saldırıları, 20-25 metre uzunluğundaki zincirin iki ucunun iki tutuklunun boynuna bağlanarak, ters yönde hızla koşuşturuldukları “zincir”, havalandırmaya alınan 50-60 kişinin gardiyanın “tepe ol” komutuyla üst üste binerek, en üstteki tutuklunun İstiklal Marşı’nın on kıtasının okutulduğu “Tepe”, çırılçıplak soyundurularak tek sıra yatırılan ve başka bir tutuklunun yatanların testis ve erkeklik organlarından tutarak yukarı kaldırıp tartıldığı “kantar”, çırılçıplak soyulan tutuklunun, erkeklik organına bir ip takılarak ipin ucunu tutan gardiyanın hızla koştuğu “Çek-çek”, havalandırmada altı kişilik daire oluşturan tutukluların üzerine 3-4 kat daha tutuklunun çıkarılıp gardiyanın “yıkıl” komutuyla yere bırakıldığı “Kule”, tutuklunun gece koğuştan alınıp mizansen bir mahkemede yargılandığı ve idam cezasına çarptırılarak boynunu kırmayacak kalınlıkta bir ipin boynuna geçirilerek boğulacağı sırada ipten alındığı “Sehpa”... Bunlar, “Diyarbakır Cezaevi Gerçeğini Araştırma ve Adalet Komisyonu” raporlarına düşen işkencelerden sadece birkaçı... Üstelik Türkiye’de işkence hâlâ devam ediyor, hücresinde öldürülen Engin Çeber’i, Festus Okey’i, Metin Yurtsever’i unutmadık... İnsanlık tarihi ne acı ki böylesi caniliklerle dolu. İşte insanlığın en karanlık yüzü, işkenceye dair kısa bir tarihsel bilgi...

İnsanlığın karanlık yüzü: İŞKENCE

Birleşmiş Milletler’in 10 Aralık 1948’de kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin beşinci maddesi diyor ki; “Hiç kimse işkenceye maruz bırakılmamalı, kimseye zalimce, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele edilmemelidir”. Oysa dünyada hâlâ yüzbinlerce insan işkence mağduru. Artık yeter...

Chelsea Sırıtışı (5): Kurbanın ağızının köşelerinden bir bıçak yardımıyla kesilmesi sonucu oluşur. Kurban sonrasında gülümsediğinde çok geniş bir sırıtma görüntüsü ortaya çıkarır. Uygulamanın İskoçya’nın Glasgow şehrinde çıktığı bilirir. Ancak sonrasında Chelsea futbol takımının holigan çetesi Headhunters tarafından meşhur edilmiştir. Bu yüzden ismi de Chelsea Sırıtışıdır.

Çin Su İşkencesi (2): Çin işkenceleri içinde en meşhurlarından biridir. Kurban ters dönmüş ve elleri arkadan bağlı bir şekilde içi suyla dolu cam bir hücreye yerleştirilir. Yöntem Sax Rohmer’in yazdığı şeytani karakter Fu Manchu serilerinde popüler olmuştur. Su işkencesi Doktor Fu Manchu’nun favori yöntemlerinden biridir. Ünlü sihirbaz Harry Houdini bu yöntemi gösterilerinde kullanmış ve hücreden kurtularak dünya çapında üne kavuşmuştur.

Filistin Askısı: Ortaçağ’daki Engizisyon Mahkemelerinden beri kullanılan bu basit ama son derece vahşi yöntemde kurban, kolları arkadan bağlanarak yükseğe bağlanır ve kolların yırtılması beklenir. İlk Filistinli mahkûmlar üzerinde kullanıldığı için bu ismi almıştır. Yöntem porno sektörü için çekilen “hardcore” temalı filmlerde de sıkça kullanılır.

Iron Maiden: Ünlü İngiliz metal grubuna isim babalığı yapan bu işkence aleti Nazan Öncel’in Demir Leblebi isimli şarkısıyla da Türk müziğine kazandırılmıştır. Demir bir kabinden oluşan mekanizmanın menteşeli bir ön yüzeyi vardır. Kurbanı kademeli olarak sıkıştırmak için kullanılır.

Yahuda Kızağı: Gece bekçisi olarak da bilinir. Çünkü bazı kaslar büzüştüğü için kurban uykuya dalamaz. Bu yöntemde kurban yukardan aşağıya baskı yapacak şekilde iplerle bağlanır. Ayaklarına da ağırlık bağlanır. Sonuç acı çekerek birkaç günde ölümdür. İlk Ortaçağ’da İtalya’daki Katolik Kilisesi tarafından kullanıldığı tahmin edilir.

Izgara: İspanyolca Parilla kelimesinden türeyen bu yöntem Güney Amerika’da devrik diktatörler dönemi olan 1900’lü yılların ortalarında -özellikle Pinochet’in Şili’sinde- kullanılmıştır. Basitçe kurban metal bir yüzeye yatırılır ve metale elektirik verilir.

Çöpçünün Kızı (3): Sekizinci Henry döneminde İngiltere’de kullanılan bu alet, metal bir çerçevedir. Kurban çerçevenin üzerine oturtulur ve ağızından, burnundan kan gelinceye kadar çerçeve sıkıştırılır. İsmi ilk önce, yöntemin mucidi olan Londra Kulesi Teğmeni Leonard Skivengton’un Kızı olarak adlandırılmış, sonradan bu isim halk arasında dönüşüp Svcavenger's Daughter (Çöpçünün kızı) halini almıştır.

Pau de Arara (1): Papağan Tünemesi anlamına gelen bu Portekizce deyim Brezilya’daki Askeri diktatörlük döneminde pek çok insanın hafızalarında kötü anılar bırakan bir anlam kazanmıştır. Diktatörlüğün en sık kullandığı işkence yöntemlerinden olan Pau de Arara’da kurbanın pazılarının üzerine ve diz arkasına bir çubuk yerleştirilir. İplerle ters bir şekilde çubuğa bağlanan kurban askıya alınır. Bu görüntü bir papağanı andırdığı için Pau de Arara ismini almıştır.

Domuz Bağı: Türkiye’de Hizbullah tarafından meşhur edilen bu canice yöntem, aslında tahmin edebileceğiniz gibi dünya çapında pek çok yerde domuz ve benzeri hayvanların diğer hayvanlara zarar vermemesi için yapılan bir uygulamadır.

Linç: Toplu bir işkence yöntemi olan linç günümüzde de çok sık kullanılır. Kalabalığı manipule ederek bir nevi -işkenceye azmettirmek- de diyebileceğimiz bu yöntem herkesin iyi bildiği gibi kalabalığın bir ya da iki kişiye toplu saldırısıyla gerçekleşir, sonuçta saldırıya uğrayan kişiler ağır kırıklar, ciddi yaralanmalar hatta ölümle bile karşı karşıya gelebilir. Son derece ilkel bir tavır gibi görünse de bilinen kökenleri çok da eski değildir. Amerika’da iç savaş sonrası siyahi kölelere oy hakkı verilmesi sonrası iyice belirgin bir anlam kazanmıştır. İsmi iç savaş sırasında İngiliz yanlılarını cezalandırmak için düzmece mahkemeler kuran ABD’li çiftçi Charles Lynch’ten gelmektedir. Lynch yasaları olarak bilinen yasa sonrasında suçluların yasadışı yöntemlerle cezalandırılması yasaklanmıştır.

Pirinç Boğa (4): Antik Yunan’da icat edilen bir tür işkence aleti. Pirinç dökümcüsü Atinalı Perillos, Agrigentum Tiran’ı Phalaris için yeni bir suçlu öldürme yöntemi icadı olarak, tamamen pirinçten içi boş ve bir tarafında kapı bulunan bir boğa yaptı. Kurban boğanın içine kapatılarak, aşağıdaki ateşle metalin rengi kırmızıya dönene kadar ısıtılıyor, böylece kurbanın içeride yavaşça kızararak ölmesi sağlanıyordu. Boğanın başı, karmaşık bir sistemle tüp ve tapalarla yapılmıştı ve böylece mahkûmların çığlıkları kızmış bir boğa böğürmesine dönüştürülebiliniyordu. Söylendiğine göre boğa tekrar açıldığında, kurbanın kavrulmuş kemikleri mücevher gibi parlıyordu ve bunlardan kolye yapılıyordu. Pirinç boğayı beğenerek sipariş vermiş olan Phalaris, boğanın boynuzundaki ses sisteminin bizzat Perillos’un kendisi tarafından test edilmesini istemiş, o içeri girince hemen kapıyı kapatmış ve ateşi yakarak bu icadın ses sisteminin çalışıp çalışmadığını Perillos’un çığlıklarından öğrenmeye çalışmıştı. Perillos’un ölmesine ramak kala, Phalaris kapıyı açarak onu dışarı çıkarmıştı. Onu boğadan çıkardığında, Perillos icadı için bir ödül alacağını düşünürken; bunun yerine Phalaris tarafından bir tepenin başından aşağıya yuvarlayarak öldürülmüştür. Söylendiğine göre Phalaris, Telemachus tarafından tacı elinden alındığında, kendi siparişi olan bu pirinç boğanın içinde öldürülmüştür.



Yazar Hakkında

  • @Dünya Dinleri

    @Dünya Dinleri

    Bırakın Fikirleriniz Özgür Kalsın ! https://www.alternatifforum.org

    Dunyadinleri.Com Yöneticisi

Yorum Yaz


Yazdığınız yorumların genel ahlak kurallarına uygun olmasına özen gösteriniz. Ayrıca yazdığınız yorumlarda isminiz e postanız eksik yanlış olmamalıdır aski halde yorumlarınız onaylanmaz dikkate alınmaz cevap verilmez.

Haberler